Ekonomi Mitleri #9

Zeytin ruhmanı totemi yüzü ve sağ elindeki uzun değnekle Raz’a çok benziyordu. Elbise, sol elindeki küçük çanak ve başındaki taç dışındaki bu benzerlik komsunda hemen herkes hemfikirdi. Bu söylentiyi zeytin ruhmanı Zeytinus’a aktaran bir zeytinci derin bir sessizlikle uğurlanmıştı. Ertesi Pazar günü Mucit, yanında karısı Makber, ayrıca Zeytinus’un eşi ve aynı zamanda Makber’in kız kardeşi olan Hera’yla pazara gelir. Mucit heykeldeki kadının Hera olduğunu açıklar. Hera, heykeldeki elbiseyi giymiş, tacı başına takmış, bir elinde asa ve diğer elinde çanak tutarak heykelin yanında durarak pazarcıları selamlamıştı.

Hera
Hera (Raz ?)

Hera nesiller arasında değiştirilerek aktarılan öykülerle bir “femme fatale” a dönüşerek varlığını sürdürürken kocası Zeytinus ismi ise bir zeytin parazitoitinde yaşamakta – https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1257802

Tan o günün özetini; “Hera’nın yüzü heykele pek benzemiyordu ve Mucit’in sol gözünün altında bir morluk vardı” diye yaptıktan sonra en sevdiği ruhmanı ve birayla tanışmasını anlatmaya başladı:

Tan’la birlikte hemen bütün erkeklerin favori ruhmanı Diyonuz ‘du. Üzüm ve artık şarap olarak anılan fermente üzüm suyunun ruhmanı olarak atanması Macit’i öldürmekle korkutmasıyla sonlanan, öfkeli bir ikna seansı sonrasında olmuştu. Aslında hemen her zaman hoş sohbet bir adamdı. Değişik bir lehçeyle hafif peltek konuşur, şarap ve üzüm bilinçleriyle ilgili şarkılarını hikayelerle süsler, şarabını içip, üzümleri yerken bazen insan ve hayvan taklitleri yaparak dans ederdi. Çoğu zaman güldüren ama bazen ağlattığı uzun müzikal öykülerini dinlemek için komşu yerleşimlerden bile gelenler olurdu. Daha önce hiç kimsenin duymadığı bir şekilde çoğu cümlesini “koşuyonuz, geliyonuz, diyonuz” diye bitiriyor “nasılsınız” yerine “napıyonuz” diye sesleniyordu. Zaten ismi Diyonuz da bu konuşma tarzı yüzünden yakıştırılmıştı. Kendisine takılan bu ismi duyunca kahkahalarla gülmüştü. Uzun bir süre onun sunağındaki üzüm salkımı totem yerini korudu. Ta ki güneydoğudan gelen ve kendilerine Sümerli diyen bir göçmen grubu Ayvalık’a arpayı, bira yapım bilgilerini ve tarihi tabletlerini getirene kadar – https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-223/antik-cagda-bira/

Sümerliler ve Bira

Tan mayalanmış, sulu arpa lapası çanaklarından uzun kamışlarla emilen bu içeceği şaraptan çok sevmişti. Bira içerken yeni göçen arkadaşlarından bira tanrıçası dedikleri Ninkasi ve bira yapımıyla ilgili olarak kendi dillerinde söyledikleri ilahiyi dinlemeye bayılıyordu – https://arkeofili.com/sumerlerin-3800-yillik-dunyanin-en-eski-bira-tarifi/

Arpa ve biraya olan ilgi artsa da Ayvalık’taki çoğunluk şaraptan vazgeçmez. Birayı deneyip beğenmediği için ilgilenmeyen Diyonuz, Ninkasi ilahisinin anlamını öğrendikten sonra fikir değiştirir. Öfkeli bir şekilde  arpa, bira bilinçleri ve Ninkasi’yle görüşmelere yardımcı olmak üzere de ruhmanlık yapacağını ve artık Diyonisus alarak anılmak istediğini ilan eder. Üzüm salkımı totem yerini Diyonisus’un heykeline bıraktıktan sonra o da tekrar sevilen normal haline döner. Diyonisus’un eski güreşçi arkadaşlarının da kattığı yeni öykü seanslarına katılanlar pazar meydanına sığmaz olurlar. Tan binlerce yıl sonra Kırklareli şehir merkezinde bu kadim ruhmanın anısına yanlış bilgilerle  “Çal bölgesinde yaşamış Bağ Bozumu Tanrısı” olarak sergilense de anıttaki detaylar ve plaketi görünce çok duygulanır.

Kırklareli Diyonisusu
Kırklareli Diyonisus’u

Hera olayından  Mucit’in ölümüne kadar geçen sürede Mucit ve Makber’in birbirleriyle konuştuğunu gören olmaz. Bu zamanın çoğunu Mucit aile tuzlalarının içinde yer alan Aydemya adını verdiği kampta, çıraklarıyla birlikte geçirir. Ağaç, taş kesme ve yontma ile başlayıp, çizim ve onun hesap dediği çalışmalarla süren yoğun toplantılar yapılır. Tan bunlara iki gün için katılmış, özellikle çizim çalışmaları ve geceleri ateş başında süren tartışmalardan çok keyif almış ama Raz’ın yüksek tonlu “evine ve işine geri dönricası daha baskın çıkmıştı !

Tan Mucit’in öteden beri hayran olduğu derin bilgisine ek olarak, Aydemya’daki kadınlı- erkekli genç çırak takımındaki fikir zenginliğine şahit olmaktan çok etkilenir. Omega adındaki, beyaz tenli, ufak tefek genç adam hemen her çalışmada değişik ve yapıcı önerileriyle dikkat çeker. Mucit’te Omega’yı sahip olmadığı oğlu yerine koyup, yakın ilgi göstermektedir. Aydemya’da kaldığı iki gün süresince  ikilinin kulak misafiri olduğu sohbetlerinde sürekli  “zaman” kelimesi geçer.

Bir süre sonra Pazar meydanın ortasına Mucit ve Omega’nın uzun tartışmalarla belirlediği noktalara, bir yaya benzer dizilimde on iki büyük sarımsak taşı yerleştirilir. Merakını yenemeyen Tan Mucit’e ve Omega’ya bunlar ne işe yarayacak diye sorunca “biraz sabret” cevabını alınca, “peki niye on iki taş” diye ısrarla sorar.  Omega her birinde altışar parmak olan iki elini Tan’a uzatarak işte bu yüzden diyerek güler.

Bence çoğunuz bunca ipucundan sonra bu ince hesaplı, süper gizemli inşaatın amacını çoktan anladı. Anlamayanlara ricamız “biraz sabretmeleri”.

Ekonomi Mitleri #7

Tan bu önemli paylaşımın başında; Raz’la Ayvalık’a geldiklerinden itibaren hayatlarında olan bazı değişiklikleri anlatmak istedi:

Mucit sebze, meyve yetiştirme konusundaki bazı gizli deneyimlerini zaman zaman Raz’la paylaşıyordu: tavuk, güvercin, koyun dışkısını toplayıp, fermente etmeyi becerebilirse ve uzunca bir süre bekletirlerse sihirli bir toprak elde edebilirlerdi. Bunu da sebzelerin, zeytin ve meyve ağaçların altına dökerlerse bostanlarında mucizeler göreceklerdi. İlk aşamadaki pis kokulu fermantasyon işi Raz’la yaşanan kısa bir tartışma sonrasında Tan’ın üstüne kalmıştı. Yaklaşık bir sene sonra domates ve biberlerdeki olağanüstü bereketi gören Tan bu kokulu işe biraz daha az homurdanarak devam etmişti. Mucit, Raz’a toprağı havalandırmak, sebze tarhlarının yerini dönüşümlü olarak değiştirmek, mevsiminde ağaç dalları seyreltmek gibi bir çok farklı bilgiler de veriyordu.

Bu arada Ayvalık’a göçen bir sürü yeni aile olmaktaydı. Tan ve Raz bu ailelerden üç dört tanesiyle birlikte ortaklaşa, geniş alanlarda bostan ve zeytinlikleri işletmek gibi bir yol bulurlar. Bunun sonunda da Raz zamanının çoğunu domates karıklarında değil, ortakçı kadın arkadaşlarıyla zeytinliklerin iyileştirmesi için harcamaya başlar. Zeytin silkmede kullanmak için kullandığı uzun sopasını sürekli olarak yanında taşımaya da bu dönemlerde başlar.

Ortakçılar bütün bostan ve zeytinlikleri birlikte işler. Paylaşım mahsulün toplandığı günlerin akşamında erkekler arasında yapılırken kadınlar izler. Paylaşımda erkekler arası tartışmalarda Tan, izleyen kadınlardan gelen itirazlarda ise Raz arabuluculuk yapar. Her aile kendi mahsulünü depolar, işler ve pazarlarda takasa götürür.

Tan bu noktada Ayvalık’ta hemen herkesin paylaştığı inanç düzeninden bahsetmek istedi:

Eski kıtada olduğu gibi Ayvalık’ta yaşayan insanlar da; canlı cansız hemen her varlığın erişilebilir bir bilinçleri, bazen yapıcı, bazen de yıkıcı güçleri olduğuna inanıyorlardı. Bunların hepsi de üstünde yaşadıkları toprak, gökyüzündeki ay, güneş ve yıldızlarla birlikte tek bir vücudun parçalarıydı. Bu parçalarla her türlü alışverişte onlarla konuşmak son derece doğal, hatta zorunluydu.

Avcıların avlarına yaklaşırken usulca onları sakinleştiren, af dileyen sessiz konuşmalar yapması, balıkçıların denize açılırken denize, rüzgara sakin olmaya davet eden şarkılar söylemesi, ağ atıp, toplarken balıklardan özür dilemeleri günlük hayatlarının bir parçasıydı.

Raz da sebzelerle uzun uzun konuşması, zeytin ağaçlarına yüksek sesle ninni okumasıyla dikkat çekiyordu. Hasat zamanlarında bol sebze ve zeytin  almasıyla tanınmaya başlayınca doğal olarak onlarla iletişiminin iyi olduğu da söylenmeye başladı.

Bu uzun girişten sonra pazara dönersek; Macit, pazarın bakım ve güvenliği için çalışan güreşçilerin görev yapabilmesi için tezgah sahiplerinden alınan iki kaşık tuzun yetmediğini bunun üçe çıkartıldığını duyurdu. Evlere yapılan önceki ikna ziyaretlerini herkes bildiği için bu uygulama sessizce kabul gördü.

Ancak birkaç ay sonra aynı gerekçeyle artık beş kaşık tuz alınacağı duyurusu yapılınca o hafta pazarda kimse tezgah açmadı. Gariptir ki hiçbir tezgah sahibini ikna etmeye çalışan da olmadı. Macit uygulamanın üç kaşık olarak süreceğini duyurmakla yetindi.

Sonraki Perşembe pazarında hoş bir sürpriz vardı. Sarmısak taşlarından yapılan boş platformların ön cephelerine bazı şekiller işlenmişti. Ayrıca, her birinin üst basamağında ise başları dahil bütün vücutları koyu renkli kumaşlarla örtünmüş, yaşları ileri güreşçiler yer almaktaydı. Çoğu sakallı, hemen hepsi sevilen bu güreşçilerin her birinin göğsünde Macit’inki gibi M şekilli bir takı vardı.

Doğal olarak herkes tezgahları yerine bu garip giysili, güreşçilerle sohbete gitti ve şaşkınlıkları bir kat daha arttı: Bu güreşçiler onlara “yardımcı” olmak üzere, onlar yerine balıklar, horozlar, domates-biber-patlıcan fideleri, zeytin ağaçları, koyunlar, üzüm asmaları ve diğer bilinçlerle konuşacak, onlara şarkılar söyleyeceklerdi. Tezgah açan, açmayan herkes ilgili platforma balık, domates, peynir, yumurta, zeytin şeklinde adağını bırakıp, adını söylerse “yardımcı” o bilince iyi niyetleri, dilekleri iletecek ve gerekenler için af dileyecekti. Onlar bu bilince “ruh” demeyi yeğliyor, kendilerine de onlarla ilgilenen kişi olarak “ruhman” denebileceğini söylüyorlardı. ruhman-ruhban sözcük ikilisi, farket – market dönüşümü gibi özel bir etimoloji sorunsalı durumunda :   https://tr.wikipedia.org/wiki/Ruhban_s%C4%B1n%C4%B1f%C4%B1

Bu ruhman hizmetinin yarattığı şaşkınlık geçince aynı gün adaklar sunulmaya ve o platformlara “sunak” denmeye başlandı. Teknik ilk sorun da o gün ortaya çıktı; sunakların önünde “zeytin”, “balık, “üzüm”, “horoz”, “koyun” u çağrıştıracak şekilde kazınmış bazı şekiller olsa da bu sembolik şekiller çoğu yeni göçmen olan pazarcılar tarafından karıştırılıyor sunaklara farklı adaklar bırakılıyordu.

Çözüm yine Mucit’ten geldi: Dört hafta sonraki pazarda sunaklara kimi ahşaptan, kimi yumuşak sarmısak taşından oyulmuş olan, şimdilerde “heykel”, o zamanlar ise (bazen şimdi de) “totem” dediğimiz yaklaşık kırk santim boyutunda nesneler konuldu.

O döneme ait çizimlerden bugüne ulaşan olmamakla birlikte Tan, Mısır’da ortaya çıkan bir balık toteminin Ayvalık’ta o  gün kullanılana çok benzediğini belirtti:

Balık Totemi
Balık Totemi (Mısır)

Tan’ın beş yıl önce İvrindi’de gördüğü, ardından geçtiğimiz yıllarda yenilenen “belde tanıtım anıtı” da o zamanki koyun heykelinin büyüğü olmakla birlikte benzeriymiş…

Ivrindi'nin Eski Koyunu
Ivrindi’nin Eski Koyunu

Bu “renkli” foto paylaşımından sonra Tan totem evriminin eğlenceli örnekleriyle başlayıp mitolojinin bilinmeyen magazin detaylarıyla sürecek bir sonraki paylaşımına kadar kısa bir mola istedi.