Pembe renkli tuz kumunu Ayvalık pazarına Mucit adında iri kıyım bir adam ve karısı getirmekteydi. Evleri öğle vakti (gün ağarmasından güneşin tepeye varasına kadar sürede bir adamın yürüyebildiği) mesafede olmasına rağmen pazara “takır”ı sırayla iterek ancak ikindi vakti varabiliyorlardı. Takır o kadar mucizevi bir şeydi ki pazara girişlerinde herkes huşu içinde çıkardığı takır tukur sesini dinlerdi. Takır kelimesi asırlar içinde dejenere olarak teker olarak kullanılmaya başlamış. Tan Mucit’ten öğrendiği resim çizme sanatıyla bu ilk takırı gizlice resmederek saklamış:

Mucit ve (tuza duyulan ihtiyaçtan dolayı pazara girmesi kabul edilen) eşi gelir gelmez, sepetteki tuzla takaslarını yapıyorlar geceyi aldıkları ürünlerle dolu takırlarının yanı başında pazar yerinde geçiriyorlardı. Her ikisi de dost canlısı, hoş sohbet insanlardı. Tan bostanda çalışmayı sevmese de taş ve ağaçlara şekil vermekten hoşlanıyordu. Mucit’in kullandığı sepet, düz dalları ve halatı yapmayı gözü kesiyordu ama öyle dönerek taşımayı kolaylaştıran takırı yapmak için kocaman bir ağacı nasıl kesip nasıl öyle bir şekil verebileceğini bir türlü çözemiyordu. Mucit’in akşam konaklamalarında fermente üzüm suyu içtiği zamanlardaki sohbetleri sırasında ne kadar sorarsa sorsun aldığı cevap muzip bir gülümsemeden ibaret oluyordu. Bu konu dışında Mucit sadece Tan’a değil bütün herkese tuzun kullanım şekillerini anlatıyordu: balıkları uzun süre saklamak, domates, hıyar, biber turşusu yapmak, ekmek hamuruna biraz katkılamak, hayvan derilerini kuruturken kullanmak ve daha niceleri.
Mucit’in kardeşi Macit’in ailesiyle birlikte yaşadığı beldede denize yakın bir göl vardır. Zaten tuz kumu da bu gölden elde edilmektedir. Macit kardeşi Mucit’e sadece iri cüssesi ve uzun boyuyla benzemektedir. Avlanmayı, ok, cirit atmayı sevmekte, güreş etmeye bayılmaktadır. Ağabeyi Mucit’le arasının bir avlanma yüzünden bozulduğu söylenir. Gölde yaşayan, al renkli, uzun bacaklı ve uzun boyunlu, leyleğe benzer bir kuş vardır. Mucit o zaman adı olmayan bu kuşlara ok atan kardeşini görünce “vurma, vurma” diye uzun uzun ve defalarca höykürür. Macit bu olaydan sonra ağabeyine çok kırılır ama yine de dinler.

Olaya uzaktan şahit olanlar ise Mucit’in kuşa “turna, turna” diye seslendiğini sanınca bu kuşlar da bir ada kavuşmuş olur. Sonraları benzer kuşlara de turna denmeye başlayınca adet üzerine adına bir sıfat eklenerek allı turna olarak son şeklini aldı sanıldı. Binlerce yıl sonra Ayvalık’a yeni göçenlerse biz TV’de Flamingo Yolu ‘nda gördük. Bu kuşun gerçek adı flamingo ana vatanı da Florida dediler. İnanan inandı ama Tan hala allı turna demeyi yeğliyor ve Ayvalık’ın onların ana vatanı olduğuna inanıyor.

Macit, ağabeyi ve eşi gibi çalışmayı sevmese de zeki, hırslı ve iyi bir gözlemcidir. Çalışmasa da “ailemle birlikte gölün ve bahçelerinin güvenliğini sağlıyorum” diyerek takasla gelen her malın yarısını almaktadır. Mucit ve yengesinin her Pazartesi günü artan miktarlarda mal getirdiğini doğal olarak hemen fark eder. Mucit’e gelecek pazara kendisinin de gelmek istediğini söyler. Biraz şaşırsa da Mucit bu ilgiye çok sevinir çünkü Pazar gününün artan yükünün altından iki kişi olarak kalkamayacaklarını anlamıştır. Ama bir sonraki pazarda beklediği olmaz çünkü Macit ne yük taşımaya, ne de takas işlerinde yardımcı olmayı kabul etmez. Sadece etrafı gözlemlemekle yetinir.
Bu pazarda Tan merakına yenilir ve sonradan çok pişman olacağı bir iş yapar. Mucit tuz takasını sürdürürken ortada bıraktığı defterine gizlice göz atar. Anında durumu fark eden Mucit defterini alarak heybesine koyar. Bu durum dostluklarında uzunca süren bir kırıklık yaratır. Aylar sonra bir gün Mucit pazarda ona kendi yetiştirdiği domates ve biberden birer adet verir ve şimdi ödeştik der. Artık Ayvalık’ın tek domates ve biber üreticisi olmadıklarını fark eden Tan, Mucit’in ne hissettiğini tam olarak anlar. Bu nedenle gördüğü “takır takır” resmini ancak binlerce yıl sonra, o da Mucit’i onurlandırmak için paylaşır.

Asıl sürpriz ise bu talihsiz olaydan bir sonraki pazarda ortaya çıkar ve Macit pazar alanın kapısının hemen kenarında sürekli bir tezgah ve depo inşa edeceğini ilan eder. Yanında getirdiği kendisi gibi iri cüsseli, güreşçi dostlarıyla yerini belirleyerek duvarların inşasına girişirler.