Sevgilimle yaptığımız dört günlük Gürcistan gezisinde; Tiflis, kısa bir süreliğine turladığımız Siğnaği (Sığınak) köyü ve gördüğümüz Batum fotoğraflarından hareketle Gürcistan’da çok kuvvetli bir heykel damarı olduğunu sonucuna vardık. Müze gezmediğimiz için antik heykellerini bilmiyoruz ama sokaklarda Sovyet dönemi ve sonrasına ait yüzlerce heykel var. Ülkemizdeki özellikle son çeyrek yüzyıldır artan heykel düşmanlığı nedeniyle yaşadığımız yoksunluktan olsa gerek, yaklaşık elliden fazla heykel fotoğrafı çekmişiz.
Sovyet döneminde dini motiflere ve kişilere pek izin verilmemesi nedeniyle en uygun bulunan tarihsel Gürcü kadın figürü, pagan kökenli Kartlis Deda (Gürcistan’ın Koruyucu Anası, Tiflis’in sembolü) olmuş. Heykel Tiflis’in kuruluşunun 1500. Yıldönümünde 1958 yılında Sololaki tepesine inşa edilmiş. Elguja Amashukeli ‘nin tasarımı bu heykelde, geleneksel Gürcü kıyafetlerinde Kartlis Deda şehre dostça gelenlere şarap kasesini sunarken, şehre düşmanca gelenlere de kılıcını sallıyor. Alüminyumdan, oldukça kaba hatlarla tasarlanmış bu anıt heykel, sürekli olarak soğuk savaş döneminin haşin Sovyet algısını anımsatıyor. Gürcüler belkide, çok acı Sovyet anılarını sürekli diri tutabilmek adına bu heykeli ışıklandırmış, 24 saat çalışan teleferikle donatmış.
Teleferikle çıktığımız tepeden harika bir şehir manzarası var. Tepedeki manzara keyfini tamamlamak üzere külde pişirilen Türk kahvesi ve bir Akdeniz tadı olarak tanıtılan Efes birasını bulabilmek çok hoşumuza gitti. Buraya çıkınca bizim gezme fırsatı bulamadığımız büyük bir Ulusal Botanik Bahçesini ihmal etmemekte fayda var.
Alüminyumdan yapılsa bile bu heykel keskin ve soğuk hatlarıyla bize rahmetli Leydi Margaret Thatcher’dan bile daha sert bir “demir leydi” gibi gözüküyor. Heykeltraş Elguja’nın Tiflisli hemşerilerine ve ziyaretçilerine yaptığı görsel işkence bu heykelle bitmiyor tabii ki. Daha sonra anlatacağım gib yaptığı onlarca heykelden bir tanesi daha Tiflis’in ortasında insanın gözüne gözüne batıyor.
Bir kadın heykelinin her iki elindeki eşyalarla dünyaya mesaj vermesi bana New York sahillerinde bir adada yaşayan bir diğer süper kuvvetli kadını ve Özgürlük Heykeli‘ ni hatırlattı. Çok daha yaşlı olan bu bakır heykel, Fransız tasarımcı Frederic Auguste Bartholdi ve yüzüne modellik eden annesi Charlotte’a borçlu olduğumuz daha zarif hatlar taşır. Daha önemlisi bir elinde kitapla Amerika’nın özgürlüğünü, diğer elinde meşale ile aydınlanmanın önemini anlatarak Kartlis Deda’dan biraz daha ılıman bir duruş sergiler. Hanfendinin dünyanın başına sürekli dert olan eşyası ise başındaki taç ve onun vurguladığı yedi düvele özgürlük getirme hevesidir – heykel ile ilgili wiki sayfasının İngilizcesi daha güncel olduğu tercih edilmiştir.
Frederic’in önceki dev heykel projesi için Osmanlı hazinesi ve Mısır Hidivi İsmail Paşa‘da yeterince para olmamasına üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Heykelden kurtardıkları para İstanbul’a Hidiv Kasrı‘nı hediye etmiş olabilir.
Modern kadın heykeli olarak benim favorim, gönlümün sultanı İlhan Koman ın 1980 yılında yaptığı ustalık eseri “Akdeniz”. Maalesef bu güzel, özgürlük sembolü kadın, insanlara tasarlandığı gibi İstanbul’un bir büyük kent meydanından veya Akdeniz rüzgarlarının estiği bir yamaçtan değil ancak bir bankanın, 3. katındaki korunaklı bir sergi salonunun pencerelerinden bakıyor. Son yılların İstiklal caddesine bakınca bu buruk kaderi insan daha kolay kabulleniyor. İlhan Koman’ın içinde ailesiyle yaşamını sürdürdüğü teknesi Hulda‘nın oğlu tarafından Akdeniz’e kavuşturulmuş olması insana teselli veriyor.
Her neyse saç levha dilimlerinden yapılan bu alımlı kadın gerçekten tasarlandığı gibi insanı kucaklayan bir sıcak rüzgar. Bizim Akdeniz doğal olarak Batum’daki bir başka dilimli ve üstüne üstlük kinetik (hareketli) heykel Ali ve Nino’yu (Erkek ve Kadın’ı) çağrıştırıyor. Tamara Kvesitadze ‘nin bu olağanüstü heykelini, öykünün romanını ve filmini ancak okuyup gördükten sonra anlatabileceğim. Bu eseri şimdiden merak edenler ise linkten okuyabilir.
Artık erkek, hem de atlı erkek heykellerinden bahsetmenin zamanı geldi. Tiflis’te bir koruyucu ana olduğu gibi bir de kurucu kral var: Vahtang Gorgasali:
“Bir gün Kral Vahtang Gorgasali ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onları aramaya başlarlar ve kısa zaman sonra ikisini de sıcak suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve bir kent kurmalarını buyurur. Kente, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir. – Wikipedia“
Kartlis Deda’nın soğuk, alüminyum heykelini yapan Elguja Amashukeli bu heykeli; 1967 yılında, Tiflis’in ortasından geçen Kura nehrinin kıyısındaki (kralın yaptırdığına inanılan) Metehi kilisesinin bahçesine yerleştirmiş. Biraz daha insansı gözükse de (belki yansıtmak istediği bir naif, antik Gürcü dönem havasından, belki de Sovyet heykel okulunun soğukluğundan) benim pek ısınamadığım bir başka heykeli oldu. Güzel bir youtube linki verdiğim bu anıtta gözüm hep bir atmaca veya sülün referansı aradı ama onu ancak Tiflis’in bank arkalıklarındaki üzüm salkımlarının yanında bulabildim.

Heykel heykeli çağrıştırınca aklıma bir dönem Cumhuriyet’imizin İkinci Adamı olarak anılan İsmet İnönü’ye ithafen yapılmış bir başka (talihsiz) atlı heykel aklıma geldi. İlhan Koman’ın da tedrisatından geçtiği Profesör Rudolf Belling‘in 1944 yılında yaptığı bu heykele uygun bir yer bulunması tam 38 yıl sürer. Beşiktaş Taşlık Parkında zoraki bir yer bulur. Doğal olarak rahmetli Rudolf hocaya o günü görmek kısmet olmamış
Sadece fotoğraflarını gördüğüm bu atlı heykelden de Vahtang Gorgasali’nin heykellerinden gelen soğuk hava geliyor. Bence her iki heykel de güç ve azamet gösterisi yapmak yerine biraz daha içten ifade ve doğallık yansıtabilseler ithaf edildikleri kişilere daha çok yakışırlar ve bizlere daha çok keyif verirlerdi. Marcus Aurelius‘un antik Roma dönemi atlı heykeli ise bence bunu harika başarmış – nede olsa Akdeniz’li !
Uzun süre yazı yazmayınca bu pek bir uzun, pek entel görünümlü bir şey oldu. Bir sonraki heykel yazısı; daha kısa ve kısmetse – ejderhalar, banka soygunu ve bitmeyen devrimlerle bezenmiş, düz ayak bir avantür olacak.