Ekonomi Mitleri #6

Tan’ı ekonomik mitlerde bile fazla ekonomi konuşmak insanı sıkabilir diye uyarınca o da biraz mimari ve azıcık da magazin anlatabilirim dedi:

Pazardaki değişiklikler kolay  takip edilemeyecek bir hızda gelişiyordu. Macit deposuna her gün takas için gelinebileceğini duyurmasına rağmen, çoğunluk sadece Perşembeleri gelince gür sesli bir güreşçi hemen her pazar süresince “Ey hemşerim fark et, burası her gün açık, fark et!” diye bağırınca Macit’in deposu Farket diye anılmaya ve insanlar da her gün farkete gitmeye başladı (Etimoloji). Üstüne üstlük pazarda ürün tanıtımı yapmak için bağırmak bir gelenek oldu.

Kısa süre sonra, her gün takas yapmanın faydalarını bazı balıkçılar da fark edince onlar da her gün pazara gelip balıklarını takasa sunmaya başladı. Tan gibi çoğu insan balıkları hafta bir almak yerine günlük, taze yemeyi sevdikleri için bu durumdan hoşnut oldu.

Aynı dönemde Macit pazar meydanını çevreleyen taş bir duvar ördürtmeye başladı. Bu arada kendi deposu ve sergi alanlarının çevreleyen on iki taş sütunun üzerindeki çatıyı kalaslarla sağlamlaştırıp düz bir zemin şeklinde yeniden örttü. Ardından da bu çatının üstüne on sekiz kalın kalasla çerçevelenen bir kat daha çıkıp üstünü de örtünce  Ayvalık’ta ilk iki katlı, dev yapı ortaya çıktı.

Duvar işi tamamlanınca güreşçiler pazarı çevreleyen duvarlardan sekiz adım kadar mesafede, aralarında yine sekiz adım aralıklar olan derin çukurlar kazarak, içerlerine üç adam boyunda  büyük kazıklar diktiler. Kazıkların üstlerine de kalın, geniş tahtalar sabitlediler. Daha sonra da Macit pazarda mal satmaya her gelen üreticinin iki kazık arasındaki, sabit bir alanda mallarını sergileyerek tuz aracılığıyla takaslarını yapmaları gereğini duyurdu.

Tan hemen her gün  çalışmaları seyre gelip arada sırada ustaları yönlendirmeye gelen Mucit’le sohbet ediyordu. Sonradan hatırladığı zaman garipsediği anısı ise Mucit haftada bir gelirken, Mucit’in eşi Makber ’in Macit’le birlikte her gün bir tuz kayığıyla gelerek çalışmaları kontrol ettiği, ustalara talimatlar verdiği, Macit’le birlikteyken sanki çok fazla güldüğü olmuş (Magazin).

Mucit Tan’la yaptığı Perşembe görüşmelerinde daha açık konuşur olmuş. Tan’ın çizimlerine olan ilgisini bildiği için uygulanmayan, yarım kalmış bazı çizimlerini ona vermeye başlamıştı. Tan pazarın son aldığı şekle tam benzemese de Mucit’in verdiği resmi binlerce yıldır saklamış.

Ayvalık Pazar Yeri

Tan, resimde de gözüken pazarın küçük kapısının üstündeki üçgen alınlığın ne işe yaradığını sormadan edememiş. O da bir başka taslağı ve Macit’le olan tartışmasını paylaşmış:

Macit pazardaki düzenlemelere başladığı dönemde kıyafetlerine de bir ek yapıp boynuna bağlanıp, dizlerine kadar uzanan  bir kumaşla dolaşmaya başlar. Tan, sonradan bu kumaşa pelerin dendiğini, kumaşın garip renginin ilk zamanlar “sur moru” sonradan “erguvan” diye anıldığını hatırlattı.

Macit, önceleri pelerinine, sonra bilekliklerine M şeklinde takılar takmaya, hatta kilden yapılan ev eşyalarına bile bu şekli işletmeye başlar. Mucit’e bu sembolü pazarın kapılarının şeklinde de görmek istediğini söyler. Macit ise Tan’a verdiği çizimle bu şekilde yapılacak bir kapının çökeceğini ama A şeklinde yapılacak bir kapının yine onun sembolünü çağrıştıracağını söyler. Ayrıca kapının üstündeki üçgen içinde onun başarılarını anlatan oymalar yapılabileceğini anlatınca Macit ikna olur.

Alınlık Üçgen Pediment
Alınlık – Üçgen Pediment

Bazen yay şekline dönüşse bile genelde üçgen kalan bu alınlık (pediment) ve bu alanda hikaye anlatma tekniğinin çok tuttuğu ve ilerleyen bin yıllarda birçok Macit varisi tarafından kullandığını, halen kullanılmaya devam ettiğini, hatta hatta Tan’ın ana vatanı eski kıtaya bile ulaştığını sanırım herkes biliyordur –  https://en.wikipedia.org/wiki/Pedimental_sculptures_in_the_United_States

Yapı ve duvarların tamamlanmasından birkaç hafta sonra, Tan’ın hatırladığı kadarıyla bir kış ayının 13. gününe denk gelen Perşembe gününün ilk saatlerinde,  pazara mallarını sergilemeye gelenler kapılarda Macit’in güreşçilerinin en irileri tarafından karşılanır. Pazar yerinin bakımı ve güvenlik sağlamanın bedeli olarak, sergi açacak her pazarcının ikişer kaşık tuz vermesi gerektiğini söylerler. Bunu kimi pazarcılar istemeyerek kabul etseler de, Tan gibi birkaçı ise kabul etmeyerek evlerine geri dönerler.

Tan, kendisi gibi düşünen pazarcılarla başka bir alanda, başka bir pazar kurmayı görüştüğü günlerde güreşçilerin evlerine yaptıkları tatsız ziyaretleri pek anlatmak istemedi ama kendisi dahil herkesin üç hafta sonraki pazarda ikişer kaşık tuz vermeye başladığını söylemekle yetindi. Morali biraz düşünce de; pazarın küçük kapısından girildiğinde sağda kalan “sarmısak taşı” kaidelerin nasıl modern mitolojinin temelini oluşturduklarını artık bir sonraki seansta anlatayım dedi..

Ekonomi Mitleri #5

Tan ‘ın anlatımlarına ancak bugün dönebildik. Çünkü geçen ay (sanırım memleketteki takas kurallarında çıkan kargaşadan) muhabbeti çekilmez haldeydi. Sonraysa en yeni kıtadan gelen çocuklarına kavuştuğu için geçmişin muhabbetini yapamayacak kadar mutlu ve meşguldü.  Çocukları kıtalarına dönünce o da anlatılarına geri döndü.

İlk anekdotu, anlatılarının geçtiği dönemde Macit’in domates, biber ve yumurtaların tuzla takas ederi için yıllarca kullanılan kuralları (hatta kaşıkları) bir gün bizim artık Ayvalık’a özel bir “naz”ımız var diyerek değiştirmesiydi. Pazarda çıkan karışıklıktan kısa bir süre sonra bu naz yüzünden tacirlerin çevredeki pazarlara göre uğradığı zararın bütün hemşerilerden eşit miktarda toplanacak tuzla ödeneceği fermanı yayınlanmış. Böylece o zamanlar kimse bir şey anlamasa da büyük tacirlerin homurtuları kesilmiş.

Zamanda hoplamayı bırakıp üçüncü bölümün son anına dönersek:

Macit; Mucit ve onun (hain) eşi Makber’le birlikte pazara gitmesinin hemen ardından pazar alanın kapısının hemen kenarında devasa bir tezgah,  büyükçe bir depo ve etraflarını genişçe çerçeveleyen yüksek, taş bir duvar inşa eder. Mucit’e payını vereceğini söyleyerek pazara gelmesine gerek kalmadığını söyler. Verdiği tuz karşılığında (Mucit’in balıkları tuzlamasını öğrettiği) balıkçılarla yelkenli teknelerle tuzladan Ayvalık’a taşıma işi için anlaşır.  Takır’la yapılan tuz taşımasının yerini artık tekneler almıştır. Nerdeyse her gün sahile yanaşan teknelerle gelen tuzu Macit, güreşçi arkadaşlarına uzunca sayılacak bir yoldan pazardaki deposuna taşıtır. Bu vesileyle Tan; hem teknelerdeki hem de yel değirmelerindeki yelkenleri ilk bulanların Mucit’in büyük, büyük babası olduğunun söylendiğini hatırlıyor. Tan martılar kadar bu yelkenli gemileri de izleyip resimlerini çizermiş.

Tuz Taşıyan Yelkenli
Tuz Taşıyan Yelkenli

Bu arada Ayvalık’ta hem tuz kullananlar hem de kullanım alanları artmaktadır. İnsanlar yanlışlıkla tuz dökülen tahta eşyalarının, elbiselerinin kolayca temizlendiğini, böcek ısırıklarına iyi geldiğini birbirine anlatıp durmaktadır. Ne var ki bütün tuz ticareti tek bir ailenin elinde olduğu için ancak çok miktarda ürün karşılığında takas edilmekte, bu duruma Ayvalıklılar Tekel demektedir.

Gariptir ki Mucit artık tuzla ilgilenmemekte, garip buluşlar üzerinde çalışmaktadır. Bir tanesini Tan pek beğenmese de çok işe yaradığını kabul etmek zorunda kalmış. Mucit koyun derilerini kuruturken tuz kadar taze köpek dışkısı kullanılması gerektiğini buldu. Bu sayede deriler çok daha yumuşak ve uzun ömürlü oluyormuş. Böylece pazar yerinin yakınında yer alan dericiler onlarca köpek bakmaya ve bu nedenle de pazar pek bir kötü kokmaya başlar. O gün bugündür Ayvalık’ta köpeklerin özel bir yeri var. Kedilerin önemi ise daha sonra keşfedilmiş.

Macit tuz işine odaklanmaktadır. Önce pazarda takas edilen hemen her ürün için kaç kaşık tuz ödeyeceğini bir taş levhaya kazıtıp deposunun kapısının önüne diker ve levhanın bir stel olduğunu söyler. Tan bu stelden çok etkilendiğini, üzerinde on adet domatesin karşısında bir kaşık tuz resmi olduğunu daha dün gibi hatırlıyor. Bu stelden sonra gördüğü onlarcası içinde onun kadar etkileyen bir tek “2001 – Bir Uzay Yolu Destanı” adlı filmdeki monolit olmuş.

2001 - Bir Uzay Yolu Destanı
2001 – Monolit

Macit bir kaç hafta sonraki pazarda, deposundaki fazla tuzla ailesinin tüketebileceğinden fazla ürün almaya başlar ve aynı gün isteyene aldığı bu ürünleri yine tuz karşılığı takas edebileceğini duyurdu. Bu takas pazarın kurulduğu Perşembe günü dışında da yapılabilecektir. Ancak elindeki ürünleri verirken alıcılardan tuzu alırken tuz alım kaşığı kullanacağını duyurdu. Bu kaşık mal alım kaşığından oldukça büyüktü.

Birkaç hafta sonraki pazarda herkesin takasa gelirken belinde takas tuzu çantasıyla gelmesinin kolaylık olacağını duyurdu. Kaşıklar ve çantalar  kendisinden (tabiiki ürün takası karşılığında) temin edilebilecekti.

Macit'in Çanta ve Kaşıkları
Macit’in Çanta ve Kaşıkları

Bütün bu değişikler pazarı tam olarak karıştırdı. Sık sık hangi kaşık, ıslak tuz, kuru tuz tartışmaları çıkıyor ve çoğu da kavgayla bitiyordu. Bu durumlarda Macit’in güreşçi arkadaşları devreye girerek her iki tarafı bir şekilde ikna ediyordu.

Tan ve bazı hemşerilerinin tuzu boş verin birbirimizle direkt takasımıza devam edelim önerisi genel kabul görmez. Pazarda karışıklıklar yıllarca sürüp durur, ta ki Macit bir gün pazara takasta tuz kullanmanın yerini alacak yeni bir buluşla gelinceye kadar…

Ekonomi Mitleri #2

Tan ve Raz ‘ın yaşatmaya çalıştıkları ekonomik düzenleri iki adet basit takas ilişkisinden ibarettir:

Yedi günde bir ihtiyaç fazlası olarak yirmi adet domates ayırabilmektedirler. On dört adediyle yan komşudan on dört yumurta, altı adediyle de değirmenciden altı kepçe un takası yapmaktadırlar. Bu işlemi niye yedi günde bir yaptıkları ve yedi günün daha sonra niye “hafta” diye adlandırıldığını kendileri de hatırlamamaktalar. Hatırladıkları bu takas sayesinde her gün melemen ve az ekşi ekmeklerini keyifle yedikleri.

Melemen
Melemen

Önce yumurta veren komşu cıvıtarak ben on dört domatese ancak on iki yumurta verebilirim diye tuttur. Tan on dört yumurta için on altı domates vermeyi düşünür ama Raz o zaman bostanda sen de çalışmalısın deyince hemen vaz cayar ve on iki yumurtayı kabul eder. Tan Raz ‘a fazla yumurta yemek “kolisitrol” yapıyor, sağlığa ve üretkenliğe zararlı diye ilk beyaz yalanı söyler. Kolistrol kelimesi günümüzde kolesterolkolitrol gibi farklı formlarda yaşamakta. Gerçekten de biraz kilo vererek çok heykelsi bir görünüm kazanırlar ama Raz’ın bahçedeki üretkenliği düşer.

Yel Değirmeni
Yel Değirmeni

Üstüne üstlük un değirmencisi de ben altı kepçe yerine beş kepçe un veririm  deyince Tan artık “Pazar” a çıkmanın vaktinin geldiğine karar verir. Tabi o günlerde Pazar diye bir kelime yok, sadece Tan ‘ın zihninde titreşen bir ışık var. Önce sepete koyduğu domateslerle diğer kümes ve un değirmenlerini ziyaret ederek eski düzenine geri dönmeyi başarır. Ama bir müddet sonra onlar da ilk komşulardan haberi alarak yumurta ve un miktarlarını kısarlar. Kapı, kapı gezmekten ve gerilen komşu ilişkilerinden yorulan Tan kümes, bağ, bostan, davar, inek ve değirmen sahiplerine bir öneride bulunarak haftada bir gün büyükçe bir alanda ürünlerle birlikte bir araya gelip Pazar açmayı ve takasları orada yapmayı önerir. Unutulmasın diye de o günün adına da Pazar diyelim der. Kendisi gibi kapı, kapı gezmekten bıkan erkeklerin oydaşlamasıyla ilk pazar yeri, ilk Pazar günü açılır.

Pazar Yeri
Pazar Yeri

İlk Pazar Tan ‘ın düşündüğünden bile iyi gider. Kızışan rekabetle Tan on dört domatese, on beş yumurta ve bir testi şıra alır. Koruk suyu, şıra dışında, değişik şekilde fermente edilmiş üzüm suyundan da tatma imkanı bulur. Özellikle bu sudan fazla içenler bu ilk Pazar günü akşam üstüne doğru çok neşelenerek türküler çığırmaya başlar ve oynarlar. Eğlenceler yakılan ateş çevresinde geç saatlere kadar sürer.

Ertesi güne Ayvalık normalden sessiz girer. Tan fazla eğlenen erkeklerin bazıların suratının çok asık olduğu, hatta bazında morluklar gördüğünü hatırlıyor. Raz ‘ın tepkisini ise net olarak ve kesinlikle hatırlamıyor. Neyse, o gün bütün erkekler tatil yapar. Günün adını da Pazartesi koyarak her hafta o günü erkekler için zorunlu tatil günü ilan ederler.

Pazar sayesinde mutfaklarında melemen eksik olmaz, yeni dostlar edinirler ve bir de “tuz” diye büyülü bir kumla tanışırlar.

Bu arada her düzende olduğu gibi bu keyifli pazar ortamını bozacak iç mihraklar oluşmaktadır..