Tan’ı ekonomik mitlerde bile fazla ekonomi konuşmak insanı sıkabilir diye uyarınca o da biraz mimari ve azıcık da magazin anlatabilirim dedi:
Pazardaki değişiklikler kolay takip edilemeyecek bir hızda gelişiyordu. Macit deposuna her gün takas için gelinebileceğini duyurmasına rağmen, çoğunluk sadece Perşembeleri gelince gür sesli bir güreşçi hemen her pazar süresince “Ey hemşerim fark et, burası her gün açık, fark et!” diye bağırınca Macit’in deposu Farket diye anılmaya ve insanlar da her gün farkete gitmeye başladı (Etimoloji). Üstüne üstlük pazarda ürün tanıtımı yapmak için bağırmak bir gelenek oldu.
Kısa süre sonra, her gün takas yapmanın faydalarını bazı balıkçılar da fark edince onlar da her gün pazara gelip balıklarını takasa sunmaya başladı. Tan gibi çoğu insan balıkları hafta bir almak yerine günlük, taze yemeyi sevdikleri için bu durumdan hoşnut oldu.
Aynı dönemde Macit pazar meydanını çevreleyen taş bir duvar ördürtmeye başladı. Bu arada kendi deposu ve sergi alanlarının çevreleyen on iki taş sütunun üzerindeki çatıyı kalaslarla sağlamlaştırıp düz bir zemin şeklinde yeniden örttü. Ardından da bu çatının üstüne on sekiz kalın kalasla çerçevelenen bir kat daha çıkıp üstünü de örtünce Ayvalık’ta ilk iki katlı, dev yapı ortaya çıktı.
Duvar işi tamamlanınca güreşçiler pazarı çevreleyen duvarlardan sekiz adım kadar mesafede, aralarında yine sekiz adım aralıklar olan derin çukurlar kazarak, içerlerine üç adam boyunda büyük kazıklar diktiler. Kazıkların üstlerine de kalın, geniş tahtalar sabitlediler. Daha sonra da Macit pazarda mal satmaya her gelen üreticinin iki kazık arasındaki, sabit bir alanda mallarını sergileyerek tuz aracılığıyla takaslarını yapmaları gereğini duyurdu.
Tan hemen her gün çalışmaları seyre gelip arada sırada ustaları yönlendirmeye gelen Mucit’le sohbet ediyordu. Sonradan hatırladığı zaman garipsediği anısı ise Mucit haftada bir gelirken, Mucit’in eşi Makber ’in Macit’le birlikte her gün bir tuz kayığıyla gelerek çalışmaları kontrol ettiği, ustalara talimatlar verdiği, Macit’le birlikteyken sanki çok fazla güldüğü olmuş (Magazin).
Mucit Tan’la yaptığı Perşembe görüşmelerinde daha açık konuşur olmuş. Tan’ın çizimlerine olan ilgisini bildiği için uygulanmayan, yarım kalmış bazı çizimlerini ona vermeye başlamıştı. Tan pazarın son aldığı şekle tam benzemese de Mucit’in verdiği resmi binlerce yıldır saklamış.

Tan, resimde de gözüken pazarın küçük kapısının üstündeki üçgen alınlığın ne işe yaradığını sormadan edememiş. O da bir başka taslağı ve Macit’le olan tartışmasını paylaşmış:
Macit pazardaki düzenlemelere başladığı dönemde kıyafetlerine de bir ek yapıp boynuna bağlanıp, dizlerine kadar uzanan bir kumaşla dolaşmaya başlar. Tan, sonradan bu kumaşa pelerin dendiğini, kumaşın garip renginin ilk zamanlar “sur moru” sonradan “erguvan” diye anıldığını hatırlattı.
Macit, önceleri pelerinine, sonra bilekliklerine M şeklinde takılar takmaya, hatta kilden yapılan ev eşyalarına bile bu şekli işletmeye başlar. Mucit’e bu sembolü pazarın kapılarının şeklinde de görmek istediğini söyler. Macit ise Tan’a verdiği çizimle bu şekilde yapılacak bir kapının çökeceğini ama A şeklinde yapılacak bir kapının yine onun sembolünü çağrıştıracağını söyler. Ayrıca kapının üstündeki üçgen içinde onun başarılarını anlatan oymalar yapılabileceğini anlatınca Macit ikna olur.

Bazen yay şekline dönüşse bile genelde üçgen kalan bu alınlık (pediment) ve bu alanda hikaye anlatma tekniğinin çok tuttuğu ve ilerleyen bin yıllarda birçok Macit varisi tarafından kullandığını, halen kullanılmaya devam ettiğini, hatta hatta Tan’ın ana vatanı eski kıtaya bile ulaştığını sanırım herkes biliyordur – https://en.wikipedia.org/wiki/Pedimental_sculptures_in_the_United_States
Yapı ve duvarların tamamlanmasından birkaç hafta sonra, Tan’ın hatırladığı kadarıyla bir kış ayının 13. gününe denk gelen Perşembe gününün ilk saatlerinde, pazara mallarını sergilemeye gelenler kapılarda Macit’in güreşçilerinin en irileri tarafından karşılanır. Pazar yerinin bakımı ve güvenlik sağlamanın bedeli olarak, sergi açacak her pazarcının ikişer kaşık tuz vermesi gerektiğini söylerler. Bunu kimi pazarcılar istemeyerek kabul etseler de, Tan gibi birkaçı ise kabul etmeyerek evlerine geri dönerler.
Tan, kendisi gibi düşünen pazarcılarla başka bir alanda, başka bir pazar kurmayı görüştüğü günlerde güreşçilerin evlerine yaptıkları tatsız ziyaretleri pek anlatmak istemedi ama kendisi dahil herkesin üç hafta sonraki pazarda ikişer kaşık tuz vermeye başladığını söylemekle yetindi. Morali biraz düşünce de; pazarın küçük kapısından girildiğinde sağda kalan “sarmısak taşı” kaidelerin nasıl modern mitolojinin temelini oluşturduklarını artık bir sonraki seansta anlatayım dedi..