Ekonomi Mitleri #4

Tan anlatımlarına Mucit, kardeşi Macit ve Mucit’in hain eşi Makber ile ilgi tarihi olayları anlatarak devam etmeyi düşünürken bu günün tam da mühendislerin karşılıklı eşek şakaları yapma günü 5 Aralık olduğunu öğrendi.  Bir de masallarıyla uyumayı seven en yakınları, okuyucuların onun ve Raz’ın geçmişleriyle ilgili merakları gidermesini beklediğini hatırlatınca anlatı sırasını değiştirerek kendilerinden bahsetti:

Tan ve Raz eski dünyada (önce çekik gözlü, yeni dünyalı bir Türk kavmi, sonra uzun gemili, uzun sarı saçlı Vikingler tarafından keşfedilen ve her seferinde unutulan, yakın zamanda ise yeni dünyanın toy gençleri, tombul gemili, parlak metal giysili Latin’ler tarafından keşfedilip yeni dünya sıfatı ve Amerika adını alan kıtada) dünyaya gelmişler.

Eski Dünya (Türkler, Vikingler ve İspanyollar)
Eski Dünya (Türkler, Vikingler ve İspanyollar)

Bu kıtanın yaklaşık kuzey 39 derece paralelinde yer alan ve o zamanlar çok soğuk olan bir yöresinde, büyük ve derin bir mağarada yaşadıklarını, çok kalabalık bir kabilede, birbirlerine uzaktan anlamlı bakış ve kirpik kırpışlarıyla bakıştıkları dönemlere kadar hatırlıyorlar. Raz, bu dönemlerini hatırlatması için yaptığı çizimleri olur olmaz ortamlarda gösterip Tan ‘ı utandırmayı çok sever. Bu çizimlerin sonraları Mısır’da değişik şekillerde hayat bulmuş olabileceğini düşünüyor.

Raz ‘ın (Horus) Gözü
Raz ‘ın (Horus) Gözü

Özel hayatların paylaşımı günümüzde sakınca oluşturduğu için es geçiliyor. Onlar (ve bizim için) en önemli olay ise 19. yaşımız diyerek andıkları bir zaman diliminde, uğursuz bir gecede, o zamanlar mağaralarını paylaştıkları ve Cavit diye adlandırdıkları bir yarasa türü tarafından ısırıldıkları. Yaşadıkları on binlerce yıl içinde insanların  yaşam beklentisinin 30~35 yıl olduğu hatırlanınca Tan ve Raz aslında en olgun yaşlarındadır. Isırılmalarıyla birlikte bir mucize (Tan’a göre bazen bir felaket) gerçekleşir. Önce Tan’ın zaten seyrek olan sakalları uzamayı bırakır ve benzeri garip biyolojik olayları yaşamaya başlarlar.

Uzun lafın kısası her ikisinin de biyolojik takvimleri (Raz’a göre Tan’ın duygusal ve bilişsel takvimi de) bin yılda bir yıl yaşlanacak şekilde yavaşlamıştır. Önce aileleri, ardından tüm kabile ikisini lanetleyerek boyunlarına bu sonsuz yaşam lanetini hatırlatacak bir takı bağlamalarını zorunlu kılarlar.

Sonsuz Ömür (Ankh)
Sonsuz Ömür (Ankh)

Çekilmez hale gelen baskılar sonrasında Tan dostluğunu sürdüren tek arkadaşı olan, Türk asıllı Orhun’dan eskiden yaşadığı ve özlemle Manyolistan diye andığı uzak diyarların yolunu gösteren bir haritayı almayı başarır. Bu arada Raz’la birlikte Cavit sürüsüne kendilerine yaşattıkları bu kabus için yedi cetlerine lanetler okurken sanki onlar da covid, covid diye tıslayıp, tehditkar uçuşlarla  lanetleri iade ederler.

Yanına anasının özenle sakladığı tohumlardan bir tutamı, okunu, mızrağı ve (en sevdiği gözdesi demeyi sevdiği) Raz’ı alarak Manyolistan’a doğru yıla çıkar. İkilimizin on binlerce yıl süren göçünün Ayvalık’ta noktalanan aşamasının bazı kesitleri zaten paylaşılmış durumda.

Bu güne özel paylaşılacak detay ise Tan’ın adını aldığı tan vaktine ve genelde gökyüzünü izlemeye  olan merakının başına açtıklarıdır. Tan Ayvalık göklerinde tan ve gün batımında sadece güneşi değil martıları da sürekli olarak izlemektedir.

Ayvalık’ta Martı
Ayvalık’ta Martı

Mucit’le yaptığı uzun sohbetler sonrasında, rüyalarında takıra benzer şekilde dallar ve sepet kullanarak yapılmış, ama martı gibi uçan bir oturağı görmektedir. Cavit’lere bağlı oturakları gördüğü rüyalar da olmakla birlikte onlar çoğu zaman düşüp öldüğü kabuslara dönüşüyordu.

Cavit ve Leonardo da Vinci
Cavit ve Leonardo da Vinci

Tan geçen binlerce yıl içinde Raz’ın söylediği gibi bilişsel becerilerinin binde bire düşmesi gibi bir yavaşlama olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Leonardo da Vinci, Alphonse Pénaud, Orville Wright  gibi yeni nesil mucitler (sonradan öğrendiğine göre kendisiyle aynı tebaadan Hezarfen Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi de) yaptıkları iddialı tasarımla ve bazen başarılı, bazen ölümcül ama her aman heyecanlı olan denemelerinden sonra uçan oturağı (ilki hafiften yatarak da olsa) yapmayı başarırlar.

Wright Biraderler
Wright Biraderler

Bu arada Tan ve Raz’ın o dönem yaşadığı Sitanbul’da III. Mustafa isimli macit, mucitlerin önemini fark etmiş ve 1773 yılında Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn adında bir eğitim kurumu oluşturmuştur. Cavit ısırığıyla kazandığı radar becerisiyle Tan bu kurumun önemi anlamış, yakın izlemeye alarak ve 1977 yılında o zamanlar İTÜ kısaltmasıyla anılan bu kurumun “Tayyare Mühendisliği” bölümüne kaydını yaptırmış. 1982 yılında mühendislerin hala mucit olduğuna, bu kelimelerdeki değişimin sadece zamanın gerekleri dolayısıyla olduğuna inanarak, arılı rozetini takarak mutlu mesut mezun olmuş.

İTÜ (Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn)
İTÜ (Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn)

Bu 5 Aralık gününde, mucit olduğuna inanan bütün mühendislerin mühendis günü kutlu olsun.

Ekonomi Mitleri #3

Pembe renkli tuz kumunu Ayvalık pazarına Mucit adında iri kıyım bir adam ve karısı getirmekteydi. Evleri öğle vakti (gün ağarmasından güneşin tepeye varasına kadar sürede bir adamın yürüyebildiği) mesafede olmasına rağmen pazara “takır”ı sırayla iterek ancak ikindi vakti varabiliyorlardı. Takır o kadar mucizevi bir şeydi ki pazara girişlerinde herkes huşu içinde çıkardığı takır tukur sesini dinlerdi. Takır kelimesi asırlar içinde dejenere olarak teker olarak kullanılmaya başlamış. Tan Mucit’ten öğrendiği resim çizme sanatıyla bu ilk takırı gizlice resmederek saklamış:

Takır
Takır

Mucit ve (tuza duyulan ihtiyaçtan dolayı pazara girmesi kabul edilen) eşi gelir gelmez, sepetteki tuzla takaslarını yapıyorlar  geceyi aldıkları ürünlerle dolu takırlarının yanı başında pazar yerinde geçiriyorlardı. Her ikisi de dost canlısı, hoş sohbet insanlardı. Tan bostanda çalışmayı sevmese de taş ve ağaçlara şekil vermekten hoşlanıyordu. Mucit’in kullandığı sepet, düz dalları ve halatı yapmayı gözü kesiyordu ama öyle dönerek taşımayı kolaylaştıran takırı yapmak için kocaman bir ağacı nasıl kesip nasıl öyle bir şekil verebileceğini bir türlü çözemiyordu. Mucit’in akşam konaklamalarında fermente üzüm suyu içtiği zamanlardaki sohbetleri sırasında ne kadar sorarsa sorsun aldığı cevap muzip bir gülümsemeden ibaret oluyordu. Bu konu dışında Mucit sadece Tan’a değil bütün herkese tuzun kullanım şekillerini anlatıyordu: balıkları uzun süre saklamak, domates, hıyar, biber turşusu yapmak, ekmek hamuruna biraz katkılamak, hayvan derilerini kuruturken kullanmak ve daha niceleri.

Mucit’in kardeşi Macit’in ailesiyle birlikte yaşadığı beldede denize yakın bir göl vardır. Zaten tuz kumu da bu gölden elde edilmektedir. Macit kardeşi Mucit’e sadece iri cüssesi ve uzun boyuyla benzemektedir. Avlanmayı, ok, cirit atmayı sevmekte, güreş etmeye bayılmaktadır. Ağabeyi Mucit’le arasının bir avlanma yüzünden bozulduğu söylenir. Gölde yaşayan, al renkli, uzun bacaklı ve uzun boyunlu, leyleğe benzer bir kuş vardır. Mucit o zaman adı olmayan bu kuşlara ok atan kardeşini görünce “vurma, vurma” diye uzun uzun ve defalarca höykürür. Macit bu olaydan sonra ağabeyine çok kırılır ama yine de dinler.

Allı Turna
Allı Turna

Olaya uzaktan şahit olanlar ise Mucit’in kuşa “turna, turna” diye seslendiğini sanınca bu kuşlar da bir ada kavuşmuş olur. Sonraları benzer kuşlara de turna denmeye başlayınca adet üzerine adına bir sıfat eklenerek allı turna olarak son şeklini aldı sanıldı. Binlerce yıl sonra Ayvalık’a yeni göçenlerse biz TV’de Flamingo Yolu ‘nda gördük. Bu kuşun gerçek adı flamingo ana vatanı da Florida dediler. İnanan inandı ama Tan hala allı turna demeyi yeğliyor ve Ayvalık’ın onların ana vatanı olduğuna inanıyor.

Flamingo Yolu
Flamingo Yolu

Macit, ağabeyi ve eşi gibi çalışmayı sevmese de zeki, hırslı ve iyi bir gözlemcidir. Çalışmasa da “ailemle birlikte gölün ve bahçelerinin güvenliğini sağlıyorum” diyerek takasla gelen her malın yarısını almaktadır. Mucit ve yengesinin her Pazartesi günü artan miktarlarda mal getirdiğini doğal olarak hemen fark eder. Mucit’e gelecek pazara kendisinin de gelmek istediğini söyler. Biraz şaşırsa da Mucit bu ilgiye çok sevinir çünkü Pazar gününün artan yükünün altından iki kişi olarak kalkamayacaklarını anlamıştır. Ama bir sonraki pazarda beklediği olmaz çünkü Macit ne yük taşımaya, ne de takas işlerinde yardımcı olmayı kabul etmez. Sadece etrafı gözlemlemekle yetinir.

Bu pazarda Tan merakına yenilir ve sonradan çok pişman olacağı bir iş yapar. Mucit tuz takasını sürdürürken ortada bıraktığı defterine gizlice göz atar. Anında durumu fark eden Mucit defterini alarak heybesine koyar. Bu durum dostluklarında uzunca süren bir kırıklık yaratır. Aylar sonra bir gün Mucit pazarda ona kendi yetiştirdiği domates ve biberden birer adet verir ve şimdi ödeştik der. Artık Ayvalık’ın tek domates ve biber üreticisi olmadıklarını fark eden Tan, Mucit’in ne hissettiğini tam olarak anlar.  Bu nedenle gördüğü “takır takır” resmini ancak binlerce yıl sonra, o da Mucit’i onurlandırmak için paylaşır.

Takır Takır
Takır Takır

Asıl sürpriz ise bu talihsiz olaydan bir sonraki pazarda ortaya çıkar ve Macit pazar alanın kapısının hemen kenarında sürekli bir tezgah ve depo inşa edeceğini ilan eder. Yanında getirdiği kendisi gibi iri cüsseli, güreşçi dostlarıyla yerini belirleyerek duvarların inşasına girişirler.

Ekonomi Mitleri #2

Tan ve Raz ‘ın yaşatmaya çalıştıkları ekonomik düzenleri iki adet basit takas ilişkisinden ibarettir:

Yedi günde bir ihtiyaç fazlası olarak yirmi adet domates ayırabilmektedirler. On dört adediyle yan komşudan on dört yumurta, altı adediyle de değirmenciden altı kepçe un takası yapmaktadırlar. Bu işlemi niye yedi günde bir yaptıkları ve yedi günün daha sonra niye “hafta” diye adlandırıldığını kendileri de hatırlamamaktalar. Hatırladıkları bu takas sayesinde her gün melemen ve az ekşi ekmeklerini keyifle yedikleri.

Melemen
Melemen

Önce yumurta veren komşu cıvıtarak ben on dört domatese ancak on iki yumurta verebilirim diye tuttur. Tan on dört yumurta için on altı domates vermeyi düşünür ama Raz o zaman bostanda sen de çalışmalısın deyince hemen vaz cayar ve on iki yumurtayı kabul eder. Tan Raz ‘a fazla yumurta yemek “kolisitrol” yapıyor, sağlığa ve üretkenliğe zararlı diye ilk beyaz yalanı söyler. Kolistrol kelimesi günümüzde kolesterolkolitrol gibi farklı formlarda yaşamakta. Gerçekten de biraz kilo vererek çok heykelsi bir görünüm kazanırlar ama Raz’ın bahçedeki üretkenliği düşer.

Yel Değirmeni
Yel Değirmeni

Üstüne üstlük un değirmencisi de ben altı kepçe yerine beş kepçe un veririm  deyince Tan artık “Pazar” a çıkmanın vaktinin geldiğine karar verir. Tabi o günlerde Pazar diye bir kelime yok, sadece Tan ‘ın zihninde titreşen bir ışık var. Önce sepete koyduğu domateslerle diğer kümes ve un değirmenlerini ziyaret ederek eski düzenine geri dönmeyi başarır. Ama bir müddet sonra onlar da ilk komşulardan haberi alarak yumurta ve un miktarlarını kısarlar. Kapı, kapı gezmekten ve gerilen komşu ilişkilerinden yorulan Tan kümes, bağ, bostan, davar, inek ve değirmen sahiplerine bir öneride bulunarak haftada bir gün büyükçe bir alanda ürünlerle birlikte bir araya gelip Pazar açmayı ve takasları orada yapmayı önerir. Unutulmasın diye de o günün adına da Pazar diyelim der. Kendisi gibi kapı, kapı gezmekten bıkan erkeklerin oydaşlamasıyla ilk pazar yeri, ilk Pazar günü açılır.

Pazar Yeri
Pazar Yeri

İlk Pazar Tan ‘ın düşündüğünden bile iyi gider. Kızışan rekabetle Tan on dört domatese, on beş yumurta ve bir testi şıra alır. Koruk suyu, şıra dışında, değişik şekilde fermente edilmiş üzüm suyundan da tatma imkanı bulur. Özellikle bu sudan fazla içenler bu ilk Pazar günü akşam üstüne doğru çok neşelenerek türküler çığırmaya başlar ve oynarlar. Eğlenceler yakılan ateş çevresinde geç saatlere kadar sürer.

Ertesi güne Ayvalık normalden sessiz girer. Tan fazla eğlenen erkeklerin bazıların suratının çok asık olduğu, hatta bazında morluklar gördüğünü hatırlıyor. Raz ‘ın tepkisini ise net olarak ve kesinlikle hatırlamıyor. Neyse, o gün bütün erkekler tatil yapar. Günün adını da Pazartesi koyarak her hafta o günü erkekler için zorunlu tatil günü ilan ederler.

Pazar sayesinde mutfaklarında melemen eksik olmaz, yeni dostlar edinirler ve bir de “tuz” diye büyülü bir kumla tanışırlar.

Bu arada her düzende olduğu gibi bu keyifli pazar ortamını bozacak iç mihraklar oluşmaktadır..

Ekonomi Mitleri #1

Her Alternatif Mitoloji paylaşımı gibi bu masal da tarih öncesinden önce başlayarak bir şekilde günümüze kadar uzar.

Sonraki bir dönemde adı Konstantiniyye ‘ye daha da sonra Sitanbul ‘a çıkan kalabalık bir kümelenme alanında yaşayan kahramanımız Tan net hatırlamamakla birlikte (galiba) huysuzluğundan dolayı orayı terk etmeye karar verir. En gözde sevgilisi Raz ile birlikte ayvası bol diye adının Ayvalık olduğunu sandığı bir diyara taşınır.

Ayvalık Midilli Haritası
Ayvalık Midilli Haritası

Ayvalık’a vardıklarında, mevsiminden mi nedense ortada pek bir ayva yoktur ama doğa çok bereketlidir. Dağ taş zeytin, kırlar türlü türlü ot, deniz ise balık doludur.  Hasatı yapılan buğday beldeyi kuşatan tepelerdeki yel değirmenlerinde öğütülüp un üretilmektedir. İnsanlar boş zamanlarında horoz ve deve güreşleriyle eğlenmekte, üzümden yapılmış türlü içeceklerle keyiflenmektedir.

Bu güzellikleri görünce yerleşmeye karar verirler. Üç zeytin ağacı olan, üç dönümlük bir bahçeye, üç pencereli, taş bir ev yaparlar. Bahçeye kazdıkları bostan kuyusunda üç metrede su bulurlar. Bahçeye üç sebze dikerler; soğan ve tohumları kızılderili atalarından kalan biber ile domates.

Domates Biber Soğan
Domates, Biber, Soğan

Artık mevsimlerin güzelliğinden mi, toprağın, bereketinden mi, yada Raz’ın gece gündüz bostana bakımından mı bilinmez tohumlar üç vakitte bol, bol meyve (sebze) verir. Özellikle domates çok verimlidir. Ana (tek) menüleri  ata tarifine uygun “melemen” ve yanında ölçülü yenen ekşi mayalı ekmekten oluşur. Artık herkes tarafından bilindiği için paylaştıkları tarife göre melemen; soğan, biber ve bol domates üzerine kırılan yumurtaların az zeytinyağıyla pişirilmesiyle yapılır.

Tan’ın evi geçindirme planı çok sadedir. Ayvalık’ta bilinmediği için çok rağbet gören domateslerin bir kısmıyla kümesi olan komşundan yumurta, kalanıyla da değirmen sahibinden un almaktadır. Böylece mutlu mesut bir hayata başlarlar.

Ama bu mutlu düzen bir müddet sonra bozulur…