Proce : Ayakkabı Pufu – Bölüm 2

Bir Çift Terlik
İki Çift Terlik

Masa lambasıyla yaptığım yontma stajından sonra ilk iş  aypufun (=ayakkabı pufunun) kesmiş olduğum dört gövde tahtasını, yontma setimi ve parmak güçlendirme zımbırtımı kucaklayıp ofisin yolunu tutmak oldu. Fisun’la birlikte ithalat, muhasebe, finans, pazarlama gibi tipik büro işlerini sessiz bir huzur içinde yürüttüğümüz tek göz ofisimiz bundan böyle “hafif ve kontrollü olması kaydıyla” çekiç, el frezesi sesi ve bol ahşap çapağıyla şenlenecek. Kış soğuğu nedeniyle alternatifimin evin salonu olduğunu söyleyince sevgilim bu durumu kabul eder gibi yaptı ama nedense günde üç kez Meteoroloji Genel Müdürlüğünün ve Accuweather’ın hava durumu tahminlerini yüksek sesle okuyor.

Ofis masam birden yer değiştirip ilk tasarımıma uygun olarak atölye masasına dönüştü. Oyma takımlarımı yaydım. İlk tahta parçasının oyma sınırlarını cetvel ve üniversiteden kalma daire şablonumla bir güzel çizdim. Tahtayı mengeneye sanki boş tuvalini şövaleye yerleştiren ressam edasıyla yerleştirdim. Sonra kurşun kalem elimde 325x140mmlik yuvarlatılmış, dikdörtgen oyma alanına uzun, uzun ve boş, boş baktım, baktım. Kendi kendime yine çok acele ettin diye söylendikten sonra pastoral oyma alt procesi kapsamında ilk modelimin ne olacağını düşüne düşüne günlük marangozluk mesaimi tamamladım.

Oymaya Hazırlık
Oymaya Hazırlanan Tezgah

Eve varınca  kardiyoloğum şiddetli tavsiyesi üzerine içtiğim (ekonomik ama mutlaka kırmızı) bir kadeh şarabı yudumlarken ilk müz (ilham perisi) arzı endam ederek; “ilk oyman şarap kadehi ve üzüm salkımından oluşan bir natürmort olabilir” diye fısıldadı. Böylece fazla mesaime başlarken sanırım etimoloji yüksek lisansı yapmış biyolog bir başka müz gelerek şarabın da mikroorganizmalarla dolu olduğunu, üzüm salkımın da hayat dolu olduğunu bu nedenle natürmort (ölü doğa) kelimesinin ezelden beri yanlış olduğunu söyleyince ben de bu tür tablolara illa natürlü bir şey denecekse natürtabl (masadaki doğa) demenin daha doğru olduğunu düşünmeye başladım. Sonra kanıt olarak üç-dört hafta poşet içinde beklemiş güya “mort” lahanalarımın bahçeye dikildikten sonraki ikinci bahar hallerini fotoğraflamaya karar verdim.

İkinci Baharında Bir Lahana
İkinci Baharında Bir Lahana

Fotoğraf çekiminden sonra sehpa üzerindeki patlamış mısır ve ay çekirdeklerini görünce geçen yaz bahçede büyümelerini izlemekten büyük keyif aldığımız güneşi arayıp ta bulamayan ayçiçeklerimiz, daneden çok püskülü olan mısırlarımız ve altı ağaçta yetişen toplam dört limonumuz aklıma geldi. Bunları kullanıp bir natürşamp (tarlada doğa) oyması çok güzel olabilirdi. Sonra titreyerek kendime geldim; bir Ayvalıklı olarak önce zeytin ağaçları ve dallarda yeşil, pembe ve siyah zeytinler olan dallarla başlamak gerekirdi.

Arayışım Ayvalık’ın bitkilerinden hayvanlarına geçince de; kedi, köpek, fındık faresi, sardalye ve papalina aklıma geldi. Hepsiyle ilgili karmaşık duygularım var. Daha gösterişli olmak adına çocukluğumdan beri hayran olduğum seramik sanatçısı, profesör Jale Yılmabaşar hocamızın horozlarına nispet, bir tavus kuşu dizisi mi yapsam ?

Jale Yılmabaşar
Jale Yılmabaşar ve horoz seramikleri

Bu fikirlerimi çıtlattığım sevgilimin önerisi ise öncelikle akşam yemeğini yemem oldu. Bol sarımsaklı yoğurtlu bakla çok leziz olmakla birlikte maalesef ilk oyma işim için uygun bir natürtabl konusu değildi. Artık geç yenen sarımsaklı yemekten mi, üzerine aldığım tansiyon ilacından mı nedir (asla şaraptan diil) gözkapaklarım ağırlaşınca gece saat onu göremeden sevgilime “ben istiareye yatıyorum” demek zorunda kaldım.

İyi ki de yatmışım. İlk yarı uyanık rüyama giren bir müz, eski sol fraksiyon ajitatörlerini anımsatan bir tonla; “Dinle arkadaşım. Bir – yutabileceğin lokmayı ısır. İki – her gün birlikte yaşadığın, sizi iyi anlatan şeyleri model olarak kullan, nedir o tavus kuşları, natürşamplar” diye seslenerek iyi haller olsun ’lara karıştı. Bu sloganla birlikte kafama sanki bir terlik düştü, hem de ortopedik bir sokak terliği.  Ayvalık sokaklarında sürekli terlik giymek; yerlilerinden ziyade büyük kentten göçenlerin alametifarikası (= ayırt edici özelliği) gibidir. Sokaklarımızda mevsimsiz olarak terlikle dolaşan birini görürseniz bilin ki ya İstanbul yada Ankara’dan yeni göçmüştür. Özellikle ben ilk taşındığımız 2015 yılından itibaren bademler çiçek açınca, ayakkabı ve çorapları çıkartıp terliğe geçerim. Hava durumu el verirse ta kış başına kadar sürer bu. Yağmurlu havalarda ise “bakın ayakkabı, çorap ıslanma derdi yok” diye sular içinde dolaşıp bir de hava atarım.

Bir sonraki aşama yalın ayak dolaşmaktır ama Arnavut taşı yollarımızdaki taş aralıkları yatayda ve düşeyde beş santimi bulduğu için bunu sokaklarda yapmak mümkün olmamaktadır. Onun yerine Sarımsaklı, Badavut sahillerinde denizle kumun birleşiği çizgide biz dahil onlarca metropol göçmeni ve misafiri yüksek tempoyla ama mutlaka yalınayak volta atar. Ben hızımı alamayıp, bahçede otların (bir kısmı hala çim) üzerinde de yalınayak dolaşırım.  Her türlü sokakta yalınayak gezme saplantısı Avustralyalıların çarpıcı özelliklerinden. Oğlum ve gelinimin yerleştiği bu güzel ülkede yalınayak dolaşan yüzdesi benim gözlemlerime göre %20’lere yakın. Artık aborjinlere öykünmekten midir bilemiyorum ama Aussielerin bu geleneklerini yurt dışına çıktıklarında da sürdürdüklerini gözlemliyorum.

Terliklerde genellikle üstten bantlı Ceyo tasarımı tercih görür. Geçen yaz ayaklarım biraz fazla güneş görüp yanınca, ayağım zebra desenli oldu, ayrıca fiyatı diğer terliklerin üçte bir fiyat diye bahanelerle parmak arası, şıpıdık bir terlik aldım. Tercihimin ilerleyen yaşımla ilgili olarak bilinçaltımdaki bir kaşıntıyla kesinlikle ilgisi vardı. Ancak bu ruhsal kaşıntı parmaklar arasında rahatsızlık hatta acıya neden oldu. İki hafta içinde nasır oluşuncaya kadar sanırım stiletto giyen kadınların hislerini paylaştım. Alışınca da yalınayak dolaşmaya yakın bir keyif ve ama biraz da konforsuzluk yaşamaya başladım.

Sadede gelirsem; aypufun bir yüzüne sevgilimle bana ait iki çift terlik oymaya karar verdim. Bir sürü farklı yorumları olabilecek bir karar oldu.

  • Sokaktan gelince terliklerin aypufa koyulacağını hatırlatır.
  • Evet, bu aypuf sürekli terlikle dolaşan bir İstanbul göçmeninin üretimidir
  • Zanaatkâr kıt becerisiyle ancak bunları oyabilmiştir
  • Ama benim en beğendiğim ve sevgilime sunduğum gerekçeyi bir paragraf sonra resim eşliğinde açıkladım.

Elime kara kalemi alarak çizime geçmeye kalkışmadım bile. Terlikleri bir örtünün üstüne koyup fotoğrafladım. Fotoşopla terlikleri temizledim. Hafif bir perspektif, sonra da birkaç filtreyle oymaya esas olabilecek görüntüye ulaştım. Bu görüntüyü 325x140mmlik tuvalime pardon tahtama göre ölçeklendirip yazıcıdan bastıracağım. Sonrada baskının uygun köntürlerini karbon kağıdı yardımıyla tahtaya aktarıp, oyma işine geçeceğim.

Fotodan Oymaya Terlikler
Fotodan Oymaya Terlikler

Gelelim madde 4) deki gerekçenin fotografik açıklamasına: Birbirini seven bir çift deniz kenarına kadar yürür. Derdi, tasayı sahilde bırakıp denizin enginliklerine doğru, huzur dolu daha mutlu bir gelecek için uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun yakın tarihlerdeki bir sonraki durağı Midilli mi olur Melbourne mu, ne zaman olur, onları da artık kahve falımızda göreceğiz.

Bir Çift Terlik
İki Çift Terlik

 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir